“Son süreçte yaşadığım duygu mizansenine bir tanım bulmaya çalışıyorum. Tarihi örnekler beynimde canlanıyor. Bir Adulê-Derwêş destanı kendini tekrarlıyor. Önderlik bizleri, kadın gerillayı Adulê’ye benzetiyor. Derwêş, Adulê ve 12’ler destanı bu çağda kendini yeniliyor.
HABER MERKEZİ
Adulê Milan aşiretinin soylu kızı. Onunla aynı aşirete mensubum. Yani ben de Milanlıyım. Derweş ise yiğit bir Kürt erkeği, savaşkan ve onurlu.
Adulê Derweşi yitirdiğinde bir ağıt yakar. Delalo Derweşo diye yanık bir ağıttır bu. Derweş son soluğunu Adulê’nin dizleri üzerinde verir.
Kendimi Adulê’ye benzetsem abartıya kaçmaz. Böyle dizlerimin üzerinde Derweş gibi yiğit Kürt gençlerinin son soluğuna tanık oldum. Fakat bir ağıt yakacak fırsatı bulamadım. Adulê bir Derweş yitirdi ve bu kadar acıyla ağıt yaktı. Ya ben? Kaç Derweş yitirdim…?”
Derweşo, Derweşooo…! Yiğitlerin yiğidi, anlının çatı kartal yuvası, kara gözleri geceyi çağıran, kirpiğiyle harman sürülen, gül yüzünden dağı güneşe küstüren…
Derweşo Derweşooo…! Kılıcı yedi dağ deviren, kalkanıyla göğü kaldıran, at sırtında boranın garazlısı, düşmanlarını toprağın pakladığı…
Derweşo Derweşooo…! Kalk. Kalk hele. Bu senin emrindi bu senin. Vaadin asıl oldu, ayık başın talebimdir, zamana düştü kehanetin cemresi. Beni sen mevki tayin eyledin. Gün buluşacak bir gün dün ile dedin. Derweş ile Adule’nin aşkını söylenen tüm bülbüller başkasının dalına uçacak dedin. Kürdistan’ın en kutsi rahminden yeni bir Derweş yeni bir Adule doğacak dedin, sen dedin. O vakit dedin tüm aşıkların yüzü suyu hürmetine çal kapımı, uyandır tüm savaşçı yanımı dedin. Uyan Derweş uyan! Ben sinene çektiğin o vaktin habercisi, sana mümin bir yusufçuğum.
Derweş göğsünde biriken bir son nefesle Adule! diye irkildi. Vakit geldi mi? dedi.
Mühlet dikildi kapına, söz senindir artık dedi yusufçuk…
Anlat hele kimdir, nedir, hangi hadisedir sırrı doğuran? dedi nefes nefese Derweş.
Kürdistan beyaz gelinlik içindedir, kan sızar yarasından, gülüşü buçuktur belki ama hürriyet zuhur edecek ülken için. Tam da Adule’nin kanayan yarasında, Şırnak’ta kavganın ebeliğinde doğdu yeni zamanın Derweşi de Adulesi de. Derweş de odur Adule de… Zeryan’dır adı. O da Milan aşiretinin soylu kızı, o da Adule gibi kaç yiğit uğurladı dizleri üstünde. Senin gibi at sürdü, senin gibi göğüs gerdi hasmına, gök gürledi üstünde, şimşek çaktı kalkanına, toprak yutmak istedi, ateş yakmak, su boğmak… Ama o düşmedi dizleri üstüne.
Adule gibi soylu Adule gibi güzel mi Zeryan …
Dağların en asil savaşçılarının bir ferdidir o. Senin 12’ler gibi binlerin davasının ateşini zirvelerde yakan büyük mü büyük bir savaşçı kabilesinin ferdidir. Bu yüzden Derweş ve Adule’ye gebe koca bir kehanet rahmidir şimdi dağlar… Ne yenilmez ne yenilmez bir kavimdir son isyanın şafağında doğanlar, ne asil, ne onur düşkünü, ne hür hayat aşığıdır o uçurumun kenarında duranlar…
Zeryan da güzelliğin utancının mesulüdür. Ademoğlunun kaybettiği güzelliklerin tüm ruhları süretine üflenmiş, sevinç bin kelebek kılığında gözlerine konmuş, saçları kevserin kaynağından arı, gülüşüne aşıkların son sözünü astığı, uğruna ölünesi biricik bir vatandır Zeryan…
Yıllar evveli yola koyulmuş dağlara Zeryan… Derweş zamanın rahmine böyle düşmüş. Ne diyarlar gezmiş ne topraklar öpmüş. Ne kutsallar değmiş alnına, ne muhtaçlar tutmuş ellerini. Terk edenler o geldi diye geri dönmüş, zulmedenler o var diye terk etmiş meydanı. Yiğitlik sonunda bulmuş suretini. Baştan aşağı Zeryanimiş. Bölüşmeyi bilmeyene, azmini yitirene, direnmeden biat edene, yüreği süzgün aklı göçene bir bilge kılavuz olmuş o. Bir vakit bu kadar zulme kafi olunca yürek, savaşın meydanına, cengin yurduna inmiş kıratıyla. Şırnak’ta, o mazlum şehirde, bu vilayetin her sokağında onlarca yiğide kumandanlık etmiş en önde.
Demirden gazabı, çelikten ejderhasıyla yaka yaka yıka yıka ülkesini gaspt etmeye niyetli zulüm, karşısında onu bulmuş. Günlerce vuruşmuş zamanın ceberutuyla. Bir o yana koşmuş Zeryan bir bu yana. Her yiğidin yüreğine cesaret ekmiş, her mazlumun kalkanı olmuş, her kavgacının kılıcını bilemiş. Kanına ejderha kanı dolanmış, kılıcı efsundandır denmiş onun için. Derweş meydanda! Derweş meydanda! diye nidalar atmış görenler.
Hangi lanet kesik attı ki bu zamana, hangi bedbaht hadise onu canından etti ki? diye araya girdi Derweş.
Zeryan bir Derweş’ti savaş meydanında. Sonra tek tek başlarını koymuş yiğitler Zeryan’ın dizleri üstüne. Botan, Demhat, Asya, Rojbin, Gever, Reşo, Diyar, Baz, Eşref, Xeyri ve nicesi… Son bakışlarını bırakmışlar Zeryanın gözleri üstüne, son sözlerini salık vermişler. Adule zamanın rahmine düşmüş böylece. Sonra bir kavga mevsiminin vaktin tüm güzelliklerin arefesinde buluştuğu bir anında, alçaklık bir mermi kisvesine sığınarak uğursuz bir ıslıkla yol almış. Zeryan’ın bedeni şehrin üzerine kapanmış. Fethetmiş bu beden şehri. Zalimi de, haini de altında kalmış. Ve zamanın Adule’si gibi kıyasıya bir cengin ardından, ayakları önünde o güzelliğin, 4 yiğit savaşçı, kendi elleriyle kıymış canına.
Derweş’in süretine bir sükûn çöker, ebedi kabrine dayarken son kez sırtını Adule’yle sözleşir gibidir.
Sen gelincik bir müjde böceğisin artık. Git de zaferi muştula. Bu aşkın sana mevki tayinidir. Aşkın kehaneti sabittir artık Zeryan’ın suretinde. Derweş’i de Zeryan Adule’si de Zeryan bir hikayedir çarpışarak gidenlerin ülkesi…
*Bu satırlar Şehit Zeryan DENİZ’in şehir direnişleri boyunca kendi kaleminden tuttuğu günlükten alıntıdır. Şırnak’ta 82 gün boyunca süren şehir direnişinin öncü komutanlarından olan Zeryan direnişin en başında şehit düşeceği ana kadar Şırnak halkının ve tüm diğer direnişçilerin yüreğinde büyük yer edinmiş, onların büyük sevgilerinin odağı olmuştur. Direniş süreci boyunca çok sayıda arkadaşını kucağında yitiren Milan aşiretinin kızı Zeryan şehit düşerken kendisi ile birlikte direnişin başından sonuna yer alan 4 YPS savaşçısı da Zeryan’ın şahadeti sonrası, cenazesinin baş ucunda hayatlarına kendi elleriyle son vermiştir.
DOĞAN ÇETİN