HABER MERKEZİ
31 Mart 2019’u tarihe not etmek lazım. Tarihin ilerleyen zaman kavramında sıradan bir gün değil. Halkların özgürlük mücadelesinin hakîkata evrilen boyutunda önemli bir mevzinin özgürleştirilmesinin ilk adımlarından birinin sonuçlandığı gündür o gün.
İlerleyen zamanlarda yapılacak panaromalara gireceği şimdiden kesinleşen bir tarih. “Tarihte bugün …” diye başlayan cümlelerin devamında; tarihin en gaddar zihniyetlerinden birine, karşı halkların mücadelesinin artık hiçbir korku siyasetine karşı geri adım atmayacağının tarihidir.” diye ekleneceği şimdiden belli olan bir tarihtir 31 Mart 2019.
Ne oldu da o kadar önemli bir gün oldu 31 Mart 2019 diye sorulacak olursa. Bunu anlatmak için ilk olarak Hükümet kavramına değinmekte fayda vardır. “Hükm : Yönetmek – karar vermek vb. anlamlarda kullanılmaktadır.” Ancak devlet aygıtı; kendini toplumun olmazsa olmazı olarak kutsatıp varlığını sürdürmeye çalışırken, onun el ayakçılığını yapan siyasi çeteler ise bunu da kullanarak halklara, “kendileri” ile bunun daha güzel olacağını vaat edip kendilerini devam ettirmek isterken. Toplumun bin yıllara dayanan bir özelliği olan kendini devam ettirmede zamanla gelişen bir görev paylaşımı olan yürütme görevi, devlet aklı ile değil de toplum aklı ile yapıldığında hükümet kavramı demokratikleşmeye evrilirken, böyle yapılmadığı durumlarda ise bu ucube ilişkinin sonucunda, herkese zarar olan faşizm oluşur. Demokratik özünü tekrardan ön plana çıkarabilen toplumlarda “kutsal devlet” te anlamını yitirdiğinden hipoteğe alınmamış bir yaşam yaşama mümkün hale gelmiş olur. Bu başarılamayınca verilen her mücadele sonunda “kutsal devlete” hizmet edeceğinden, toplumlara kendi elleri ile kendi sonlarını getirmeleri gerçeği dışında bir durum oluşmamaktadır.
Bu konuda bilindik bir söz olan “kral çıplak” sözünün en somutunu günümüzde Akp-Mhp faşist diktatöryasının sözcüsü olan Erdoğan’da görmemek elde değildir. Devlet aklının sömürgesinde en derin köleliği yaşayan bir kişilik olan Erdoğan’ın kibirli kişiliği de buna eklenince ortaya “facia” kavramının içini tıka basa dolduran bir durum çıkıyor. Devlet aklı ile oluşturulmuş gücün yardımı ile kibirli kişiliği birleştirince ve buna kendini “mevcut çağın sultanı” olarak görmesini sağlatan poh pohlamalar eklenince sonuç olarak yürütülen pratiğin adına türkleştirilmiş faşizm demek mümkündür.
Devlet aklının yıllardır aradığı bir kukla olması gerçekliğinde Erdoğan’ın, bu moda adapte olmasını sağlatan sihirli bir cümle olan “mükemmel bir lider” adı ile birkaç ortamda anılması sonucu aldığı öz güven ile tam gaz faşizme doğru gidişini her gün – her an – her pratiğinde görmemek için kör olmak gerekir.
Tarih; yaşanmış büyük tecrübeler ile dolu iken bu hazineden nasibini almanın sonucunda ortaya çıkan fukaralık boyutu ile de Erdoğan’ı anlatmak için “bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı” sözü yeterli olsa gerek. Tarihte adını zalimlikle, zulüm ile yazdıran kaç kişi bugün hayırlı ile anılıyor ? sorusunun cevabı kocaman bir sıfır iken bir Erdoğan klişesi olan; “düşünmezsen yoktur.” Sözünün altındaki zihniyet tamda burada bu fukaralığın görülmemesi için devreye giriyor.
Tamda bu gerçeklikler en açık hali ile ortada dururken çağın tüm imkanlarını da kullanarak yürütülen bir “seçim” ortamında, son sözü tarihin en büyük ve gerçek yazarları olan halklar söyledi. Akp-Mhp faşist diktatöryası her ne kadar, Kurdistan’da taşıma sürüler ile yapılan seçim mitinglerinden sonra taşıma oylar ile elde edilen kimi sonuçlar aslında üstü örtülmeye çalışılan kaybedişin resmi iken, bunu Anadolu ve Trakya da yapacak imkan ve fırsatı bulamadığından satılık-ilkesiz-yancı medya yolu ile yapmaya ağırlık verse de, “yalancının mumu yatsıya kadardır.” Sözü gerçekleşti ve gerçekler ortaya çıktı.
Akp-Mhp faşist diktatöryasının yerel seçimleri “BEKAA SORUNU” olarak ele alması, aslında; çökmüş, çürümüş siyasetlerinin sonunun bir gerçekliğini de ifade etmekteydi. Çökmüş bir ekonomi, darmadağın olmuş bir ordu, olabildiğince yayılan güvensizlik, en zirvelerde yaşanan işsizlik, en gaddarca uygulanan işkencelerle donatılmış bir siyaset açısından gerçekten de bir bekaa sorunu vardı. Bu soruna karşılık halkların verdiği; “Artık sizinde, siyasetinizin de devri bitmiştir.” cevabı ise çok anlamlıdır.
Sonuçları gerçek ve toplumsal boyutu ile okursak; Akp-Mhp diktatöryasının kaybettiği şehirler yaşayan halk kitlesi (nüfus) olarak ilk 5 büyük şehirden 4 ü olurken aynı zaman da ekonomik boyutları göz önüne alındığında da durum daha da net görülüyor. Akp-Mhp diktatöryasının faşizm çarklarında öğütmek istediği halklar büyük kitleler halinde bu gidişata dur demiştir. Bu ortak ruh Anadolu da etkili olmuştur. Faşizme yaşatılan bu yenilginin kuşkusuz en etkili faktörü ve belirleyeni örgütlü Kürt halkı olmuştur. Büyük bir siyasi bilinç ile sandıklara giden Kürtler, varlığını kürdün yok edilmesi üzerine sürdüren ve kürde katliam dışında bir seçenekle yaklaşmayan Akp-Mhp faşist diktatöryasına karşı göstermiş oldukları duruş ile kendilerini yok etmek isteyenlerin yok edilişini sağlatacak hamlesel süreçlerin ilk etkili vuruşunu yapmıştır.
Bu ana kadar sürekli bir şekilde iyi niyetle yaklaşımlar ile hareket eden Kürt halkı artık örgütlü bir gücü ile başta Kürdistan olmak üzere, Anadolu ve Ortadoğu’da etkili bir halk olduğunu her gün bir kez daha ispatlamaktadır. DAİŞ’in coğrafi açıdan bitirildiğinin ilan edildiği anlarda zindanlardan yükselen Büyük Direniş Ateşleri ile Newroz alanlarına akan Kürtler aynı tempo ile bulunduğu her yerde faşizme darbe indirmiştir. Ancak artık süreç yeni bir viraja girmiştir. Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın fikri ile ayağını daha güçlü yere basarak yürüyen Kürt halkı, bu yürüyüşünü devam ettirmesi halinde ; demokrasi ve özgür yaşama , hava ve su kadar ihtiyacı olan halklara yapacağı tarihsel öncülük ile faşizmden tarihi hesap sormayı gerçekleştirecektir. Bu konuda tüm halkların gözündeki umut ışığı olan Kürtlerin gerek askeri , gerek siyasi ve gerekse ideolojik gücü bu öncülüğü yapmak için oldukça yeterlidir.
Bunun için 31 Mart 2019 günü ortaya konan ortak “seçim” in, devam ettirecek ortak adımlarla daha da geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun için artık halkların önünde yeni seçim seçenekleri durmaktadır. Ya birleşip hep beraber faşizmden kurtulmak ya da faşizmin çarklarında öğütülmektir. Bunun için muhtemeldir ki faşizm sandıktan aldığı bu yenilginin hesabını sormak için büyük saldırılar başlatabilir buna karşı da duyarlı olunmalı ve toplumsal olarak özsavunma gösterip faşizmi bulunduğu her yerde yenilgiye uğratılması muhtemel güçlü bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Ancak şu tarihi yanılgıya düşmemek gerek; “güncel saldırı yoksa saldırı yoktur” . Halkların başına bela olmuş Daiş ile ortaklığı her gün yeni itiraflarla ortaya çıkan Akp-Mhp faşist diktatörlüğüne karşı halklar da harekete geçmeli. Baxoz da coğrafi olarak sona erdilen DAİŞ devletler arası resmi temsili olan Akp-Mhp faşist diktatöryasına karşı da hamleler yapmak halklara büyük zaferlerle dolu günleri yaşatacaktır.
Harun XWEZA