HABER MERKEZİ
PKK, tarihsel hesap sorma hareketidir. APO’cu önderliksel direniş geleneğinin özü hakikat savaşçılığıdır. Militan katılım ve yürüyüşünün biçimi de buna uygundur. Önder APO’nun başlattığı özgürlük yürüyüşünü PKK’nin kuruluşuyla taçlandırdığını biliyoruz. Bu anlamda PKK önderliksel bir partileşmedir. Buna biz Apo’culuk diyoruz.
Apo’culuk terimi PKK’nin bir önderlik partisi olduğunu vurgular. Bu PKK’ye katılırken önderlik yaşamına, önderlik felsefesine ve O’nun yaşam anlayışına katılımak anlamına gelir. Diğer bir deyişle Apo’cu militanlık, Önder Apo’yu yaşam merkezi olarak almak, O’nu anlamak ve uygulamak demektir.
Önderlik, özgürlük yürüyüşünü başlatırken devletli toplum uygarlığının ve özelde kapitalist modernitenin verili yaşam tarzını, zihniyet ve kişiliğini reddetmiş bunu yaşanmaz bulmuştur. Geleneksel yaşam ve moderniteden kopuş ve ona karşı mücadele temelinde yeni Kürt toplumsallığının düşüncesi ve eylemi olarak parti oluşmuştur. Bu oluşum süreci ikili bir özellikte gerçekleşmiştir. Hem sistemin tasfiye saldırılarına karşı bir direniş hem de bu direnişi sürdürecek insanı yaratma mücadelesi olarak gerçekleşmiştir. Özgür yaşam ve özgür insanı yaratma yaşamı savunma eyleminin sonucudur. Yani yaşamın yolu direnişten geçmektedir. Bu görülmüş ve Partileşmenin mayası böyle karılmış, temeli buna uygun atılmıştır.
“Her doğal olgunun bir öznelliğin içinde hareket ettiği yasası, anlam düzeyi” vardır. Her doğal olgu, kendi varoluşunun anlamına uygun olarak gelişimini sürdürme eğilimine sahiptir. Oluşumun anlam düzenine dışarıdan bir müdahale yapıldığında veya yaşamsal bir tehdit baş gösterdiğinde yaşam iddiasını sürdürmek isteyen olgu direnişe geçer. Bu bir öz savunma tutumudur aynı zamanda. Bu bakımdan direnme tutumunu bireyin öznelliği, moral değerleri ve anlam düzeyiyle ilişkili görmek gerekir. Direnmek sahip olunan moral değerlerine ve kendi varoluşuna mana katan anlam düzenini koruyup geliştirmek demektir. Bunun için Diyarbakır zindan vahşetinde Mazlumlar ve Kemaller “Direnmek yaşamaktır” dediler. Önder Apo’nun İmralı cenderesinde “Yaşam ya özgür olacak ya hiç olmayacak” biçimindeki şiarı ve duruşu da bu anlama gelmektedir.
Apo’cu toplumsallığın moral değerler sistemi olarak parti, kendi militanlığının öznelliğidir. Militanın kendisini içinde bulduğu ve varlığını anlamlandırdığı özgür yaşam alanıdır. Birey, bu moral değerler sisteminin oluşum özüne uygun olarak bir katılım ve bunun gerektirdiği içselleştirmeyi yaşayıp, mücadeleci bir duruş sergilediği ölçüde direnme; oluşum özüne aykırı veya zayıf katılım sağladığı oranda ise karşı direnme halindedir. Çünkü birey partiye, özgürlük mücadelesi saflarına gelirken kendisini oluşturan devletçi toplumun anlam dünyasının etkileriyle gelmektedir. Bu parti içerisine farklı bir zihniyet, yaşam ve kültürel etkileri çeşitli düzeylerde taşımak demektir. Önderliksel oluş ve direniş tarzında devrim ve mücadele içsel bir karakter taşır. İlk özgürlük adımları düşüncede ve ruhta atılır. İnsanı insanlıktan çıkartan devletli uygarlık toplumdan kopuş, her şeyden önce onun insanda yarattığı yabancılaşmayı görmek, onun geleneksel ve modern yaşam biçimlerini reddetmek, onun yerine yeni toplumsal değerlere bağlamak, özgür yaşamın zihniyet ve vicdanını kendinde yaratma eylemidir. Bu bakımdan APO’cu direnişçilik, özgür yaşam ve toplumsallığa tutku düzeyinde katılmak ve tarihsel insanlık gerçeğinde ısrar etmek anlamına gelir. Daha devrimciliğin ilk adımında düzenden kopma, devletli uygarlık sisteminin dışına çıkma çok derin bir bilinçle tercih edilmedikçe bunun zorlayıcı etkileriyle sık sık karşılaşmak, zorlamak ve zorlanmak kaçınılmazdır.
Mücadele tarihimiz varlığını koruyup sürekli gelişim gösteren ve birbiriyle mücadele halinde olan farklı siyasal çizgiler biçiminde anlam kazanmaktadır. Bu gerçeklik bir anlamda partileşme olgusunun gelişim diyalektiğinin çelişik uçları olarak başlangıçtan günümüze birbirleriyle mücadele içerisindedir. Parti oluşumuna katılım sağlayan hiçbir birey bu eğilimlerin etki sahası dışında değildir. Bu eğilimlere yakınlık veya uzaklığın ölçüsü ise bireyin içsel mücadelesinin gelişim düzeyi ve önderliksel oluş tarzına katılım tarzıdır.
Zaman ve mekân değişim gösterse de her toplumsal mücadele sürecinde kimi kişiliklerle sembolleşen, onların isimleriyle özdeşleşip tarif edilen gerçeklikler ortaya çıkar. Örneğin ne kast edildiğini artık uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. İsmin söylenmesi neyin ifade edildiğini anlatmaya yeter. Çünkü yaşanmış olanın içerisinde bu kişilikler eylem, söylem ve duruşlarıyla olumlu ya da olumsuz bir şekilde neyi temsil ettiklerini zaten ortaya koymuşlardır. Ortaya çıkan pratiğin çarpıcılığı, kendi alanında ilk olması veya yaratığı etki düzeyiyle belirgin iz bırakmaları bu kişilikleri özdeşleştirip bir sembol haline getirir. İslam geleneğinde Muaviye de yalnız başına çok şey anlatır; Hz. Ali de. Yahuda iskaryot İsevilikte bir duruşu ifade eder ve eylemiyle anılır. Beko Avan Kürt toplumunda ismiyle özdeşleşen bir anlam ifadesidir. Hakeza Rayber yalnız bir isim değildir, yaşadığı ve yaşattıklarıyla isminin ötesinde bir anlam yaratmıştır. Seyit Rıza, Rüstemê Zal ya da sembolleşmiş diğer isimlerin tümü sadece bireysel duruşu değil bir anlamı ifade ederler.
Olumlu ya da olumsuz bu anlamlarla özdeşleşen kişilikler fiziken varlıklarını yitirmiş olsalar bile yaşam ve mücadele var oldukça her birinin tekrar tekrar farklı bünyelerde yaşam bulması söz konusu olmaktadır. Bu gün silueti değişik olsa da Muaviyelerin, Yahudaların, Bekoların, Reyberlerin ya da Hz. Ali, Seyit Rıza, Rüstemê Zalların yaşamadığı iddia edilebilir mi? Burada gözden kaçırılmaması gereken Rayber’in Rayber olmasının, Seyit Rıza’nın Seyit Rıza olmasının kaçınılmaz bir durum olmadığıdır. Her bireyde benlik ile adanmışlık arasındaki muharebelerden bazısını biri, bazısını diğeri kazanabilir. Ama bunlardan birinin giderek ağırlığını hissettirmeye başlaması kişilikte gidişatın nereye doğru olduğunun da yalın bir ifadesi olur. Bunu en önce kişinin kendisi hissetmeye başlar. Rayber de nereye gittiğini görmektedir, Seyit Rıza da…
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi